28 Haziran 2008 Cumartesi

Sezon indirim kampanyası!..



Bugün bir arkadaş 'yatsı namazı kaçta okunuyo?' diye bir soru sordu..'Takvimde yazar, yok mu takvimin evde' diye de cevap verdiler..Buraya kadar normal..Soruyu soran tekrar :'' Takvim var da Yatsı namazı yok!!''


Anlaşılan arkadaşlar sezon kampanyası yapmış, yaz gelince 5 oluyor 4..Bu; çocukken ezberlediğim şu veciz mısrayı aklıma getiriverdi:


Namaz kılalm hadi

Şükretmek demek namaz



O'nun bize verdiği

Sonsuz nimete karşı

Beş vakit bile az!..

26 Haziran 2008 Perşembe

'Gidiyorum'

Nasıl bir insandı hiç fikrim yok ama ardında ;ölüme yaklaşırken bestelediği bu şarkıyı dinleyip, ağlayan çok insan bıraktı..Kazım Koyuncu' yu, ölüm yıl dönümünde sırf bu parçası uğruna rahmetle anıyorum...

Bu oyuncaklar bir harika!



Bu oyuncakların çıktısı alınıp ,kesip yapıştırıyorsun, oyuncak çıkıyor..Sokak satıcılarından,manavına çiçekçisine,hayvanlarına kadar koskocaman bir şehir oluşturulabilir..Bu site japonlara ait olduğu için ( başka kim olabilir ki?) tabiiki okunmuyor ama pembe link tıklanarak hepsini yazdırabiliyorsunuz..



http://paperm.jp/craft/vehicle/index.html

Çocuk yuvası iyi birşey mi!..




Taha Bilal`in kındergarten(kreş-yuva)yaşının gelmesiyle beraber,baştaki heyecanım biraz korkuya dönüştü..Bir kere baştan şunları kabul etmem gerek:


1.Ne kadar donanımlı olursa olsun hiç bir yer ve hiç bir kurum,bir çocuğa ailesinin verdiği sıcaklığı veremez.



2.Öğretmenler için kreşe gelen bir çocuğun, diğerlerinden hiç bir farkı yoktur.(Herkes kendi çocuğunun biraz özel olduğunu düşünür di mi??



3.Yurt dışında yaşıyorsanız,buralardaki yuvaların bazı ritüellerine(yemek duası,papaz ziyaretleri,yılbaşı geceleri,halloween-cadılar bayramı,noel baba vb.) sessiz kalmak durumundasınız..


Bunlara karşın şunları söyleyerek kendimi rahatlatıyorum:


1.Yabancı dile erken hakim olabilmesi için,sürekli yabancı dil konuşanlarla birarada olması gerekir..


2.Çocuk bu şekilde aile ortamından bir kaç saat uzak durarak,evinin kıymetini daha iyi anlayabilir (herhalde öyle olur!)



3.En azından zemek listesini aileni isteğine göre hazırlıyorlar,mesela müslüman ailelerin çocuklarına domuz eti ve mamülleri( sosis,salam, jelatin vb..) yedirmiyorlar.Ayrıca vejeteryan mönü tercih edebiliyorsun ( da benim çocuk pek ot sevmez..)




Ne diyelim inşallah Allah ikimize de kolaylık verir de bu duruma ikimiz de alışırız..

25 Haziran 2008 Çarşamba

Ölüm bir yokluk mudur?


Doğum olayını hiç bu anlamda düşünmemiştim,güzel bir yazı olmuş..
Ölüm Bir Yokluk mudur?

Karanlıktaymışlar.İki embriyo, bir ana rahminde... Her şeyden habersiz bekleşiyorlarmış, sudan bir beşiğin içinde...Sarılıp birbirlerine, karanlıkta uyumuşlar öylece... Haftalar geçmiş, ikizler gelişmiş. Elleri, ayakları belirginleşmiş.Gözleri çıktıkça meydana,İkisi de çevrede olup biteni fark etmiş...Ne rahat, ne güvenli bir dünyaymış bu... Sıcak, ıslak, sevgi dolu... 'Öyle güzel bir dünyada yaşıyoruz ki' demişler, '...bize ne mutlu...' Gel zaman git zaman, çevreyi keşfe girişmişler. Bu karanlık dünyayı ve hayatın kaynağını deşmişler.Onları besleyip büyüten kordonu fark edince O kordonla kendilerini var eden Anne'lerine şükretmişler. Sonra başlamış bir varoluş tartışması:'Buraya nereden geldik, biz nasıl olduk' diye sormuş ikizler...'Annemiz' demiş biri, 'O bizi var etti, bize can verdi.' 'Ne biliyorsun' diye itiraz etmiş öteki, 'Sen hiç Anneni görmedin ki...':'Belki de o sadece zihnimizdedir. Anne inancı bizi rahatlattığı için uydurduğumuz bir şeydir.'Süredursun ana rahmindeki tartışma, ikizler büyüyüp gelişmişler. Rahme sığmaz olup tekmeleşmişler. Artık parmakları ve kulakları varmış kerataların...Büyüdükçe anlamışlar ki, yolun sonu yakın...Gün gelecek, bu güzelim hayat bitecek; Karanlık bir yolculuk, onları bir başka diyara çekecek. '- Buradaki hayatımızın sonuna yaklaşıyoruz' diye fısıldamış ikizlerden biri efkarla...'- Ben gitmek istemiyorum' diye diretmiş öteki; 'doyamadım ki daha hayata...' '- Ama mukadderat alnına yazılandır; dua et, belki doğumdan sonra hayat vardır.' Sormuş karamsar olan:'- Bir gün bize hayat veren kordon kesilecek. Ondan sonra başımıza neler gelecek?'Şiirle cevaplamış iyimser olan:'Birçok giden/ memnun ki yerinden/ çok seneler geçti/ dönen yok seferinden...'Ve günlerden bir gün, yer sarsılmış, duvarlar kasılmış.Dayanılmaz sancılarla ikizler beklenen günün geldiğini anlamış. Buruşuk kollarıyla birbirlerine son kez sarılıp vedalaşmışlar.Ve 'ömrümüz bitti' diye çığlık çığlığa ağlaşmışlar. Azrail sandıkları bir el kesmiş onları hayata bağlayan kordonu, Ağlaya ağlaya karanlık bir koridordan öbür hayata çıkmışlar.
Can Dündar

23 Haziran 2008 Pazartesi

Bazıları için bazı şeyler hiç de kolay değil!..




Okunup okunup ibret alınması gereken bir durum gerçekten. Artık her banyoya girdiğimde aklıma geliyor.Allah onlara kolaylık versin diyorum içimden;ve bize de görebilen bir göz,anlayabilen bir kalp...

“BANYODA ÖZGÜR OLMAK”
2002 senesinin Temmuz ayıydı. İki ay önce maalesef annemi ebediyete uğurlamıştım. Bu sebepten günlerimi hüzün ile geçiriyordum. İki ay sonra 17 yaşını doldurup, 18 yaşına girecektim. O güne kadar birçok engelleri aşmıştım. 9 yaşına kadar, kendi ihtiyaçlarım için tamamen aileme muhtaç bir insanken, 8 sene sonra azimle çalışmam ile kendimi tuvalet ihtiyacımı kendi başıma karşılayabilecek bir konuma getirmiştim. Buna artı olarak giysilerimi kendim değiştiriyor, yürüteç ile yürüyor ve istediğim zaman yürütecim ile dışarı çıkıyordum. Şimdi sıra banyo yapamama engelini aşmamdaydı. Ben küçükken beni anneannem yıkardı. Seneler geçip anneannemin yaşı ilerlediğinde bu görevi annem üstüne aldı. Annem rahatsızlandığı için de sırayla ablalarım beni yıkamaya başladı. Fakat tıpkı tuvalet konusunda olduğu gibi banyo konusunda da kendimi aileme yük olmaktan kurtarmanın zamanı gelmişti.
O gün yine evde tek başındaydım. Onun için rahatlıkla kendi başıma yıkanmayı deneyebilirdim. Önce nasıl yıkanabileceğimi düşündüm. Sonra bir plan yaptım. Evet başlıyordum;
Her zaman banyoda rahat ettiğim için koltuklu beyaz sandalyeyle yıkanırdım. Bu yüzden sandalyenin küvetin içine konulması gerekti. Bunu her zaman ailem yapıyordu. Bu sefer o sandalyeyi küvetin içine ailem değil, tabii ki ben koyacaktım. Önce yürütecimle banyonun önüne yürüdüm, sonra yürütecimden dizlerimin üzere indim. Emekleyerek mutfağa gittim. Yaz mevsimi olduğu için doğal olarak yerlerde halı yoktu. Diz kapaklarım ağrıdı. Fakat gülü seven dikenine katlanırdı. Mademki ben artık kendim yıkanmak istiyordum, o zaman bazı sorunlarla başa çıkmam gerekiyordu. Onun için ağrıya aldırış etmeden mutfaktan koltuklu sandalyeyi banyoya kadar sürüklemeye başladım. Bu sürükleme yöntemim şöyleydi. Biraz emekliyor sonra durup arkama dönerek sandalyeyi sürüklüyordum. Böyle yaparak sandalyeyi banyo önüne kadar getirdim. Sonra sandalyeyi kaldırdım ve banyonun içerisine girdirip küvete doğru itekledim. Evet, bu sandalyeyi banyoya getirme işi tamamdı. Sıra banyoya girip, sandalyeyi küvetin içine koymaktaydı. Yürütecimi tutarak dizlerimin üzerinden ayağa kalktım.(detaylı anlatıyorum) elimle banyonun ışık düğmesini açtım. Yürütecimi kaldırarak banyonun yüksek eşiğinden geçirdiğimden sonra banyoya girdim ve kapıyı kapattım. Şimdi önümde sandalye vardı. Onu yürütecimle iterek küvete kadar götürdüm. Artık sıra sandalyeyi küvetin içine koymaya gelmişti ama ondan önce kendimi güvene almalı ve sandalyeyi küvetin içine koyarken dengemi kaybedip düşme olasılığını tümden ortadan kaldırmalıydım. Bunun için de klozete oturmalıydım. O yüzden sağ dönüp geriye giderek lavaboyla klozetin arasındaki boşluğa girdim. İki kapağını kapatıp klozetin üzerine oturdum. Güvenlik işini halletmiştim. Artık rahatlıkla sandalyeyi küvetin içine koyabilirdim. Sandalyeyi kendime çekip sağ yan tarafa yatırarak sol ön ve arka ayakları küvetin içersine girdirdim. Devamında bu kez sol yan tarafa doğru yatırıp sağ ön ve arka ayakları da girdirmeyi başardım. Artık geriye küvetin içersindeki sandalyeye düşmeden oturmak kalmıştı. Onun için yürütecimi tutarak klozetinden kalktım. Hafif sol çapraza doğru yürüdüm. Şimdi sıra geriye gelip sandalyeye oturmamdaydı. Düşmemek için yavaş, yavaş geri gidip küvetin dibine yanaştım. Dikkatlice sağ ayağımı kaldırıp küvetin içersine soktum. Ardından sol ayağımı da soktum. Ve sandalyeye oturup önce sandaletlerimi sonra da giysilerimi çıkardım. Tamam, işte artık ilk banyomu yapmaya hazırdım. Yanmamı önlemek için çeşmede soğuk suyla güneş enerjimizdeki sıcak suyu açıp istediğim sıcak suyu ayarladım ve duşu açtım.
İşte doğduğum günden beri ilk kez kendim banyo yapıyordum. Bu benim için anlatılamayacak kadar özel bir duyguydu. Fakat bu başarıma diğer başarılarım kadar sevinemedim. Çünkü annem artık hayatta değildi. Oysa bu başarımı annemle paylaşmayı ne kadar isterdim. Fakat maalesef artık böyle bir şey mümkün değildi. Fakat kim bilebilir, belki annem o an cennetten kendi kendime yıkanmamı görüyor ve gene mutluluktan gözlerinin içi gülüyordu…

Onur KARADOĞAN
Satranç Sporcusu
(Spastik Özürlü)

Arsiv

FEEDJIT Live Traffic Feed

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...