Gelinlik giydiğimi görmeden, eşimi çocuklarımı tanımadan ,evimde bir bardak çayımı içmeden...gibi duygusal cümleler de kurabilirim devamında. Ama bugün yazacaklarım daha çok bıraktığı izlerle ilgili olacak. Böylece hatıralarımda hep capcanlı kalacak.
Anneciğimin özenle ütülediği, asla çift kat izi göremeyeceğiniz laci'leri ve her daim boyalı ayakkabısıyla karşımda pırıl pırıl bir devlet memuru. (Hâlâ rüyalarıma bu resmi ile girer.)
İşe devletin servisi ile gelip gidenlerden. İş dönüşü elinde hep bir levazım bakkal poşeti olanlardan. ( Hep de içinde bizim için lezzetli bir şeyler olur:) Hasta olduğumda Kızılay hamburgeri isterim, seneler sonra öğreniyorum ki ne de zormuş ona ulaşması, servise binmeyecek o gün, büfeye yürüyecek, oradan otobüs ..Ankara trafiği... Ama hiç söylemedi bunu. Fedakarlığı öyle öğrenirsin.
Yüksek İslam mezunu diyanet çalışanı başmüfettişlerden..eski müftü. Tüm sanat eserlerini biliyor. Münir Nurettin Selçuk, Saadettin Kaynak dinleyip eşlik ederken bir yandan kızı için gazete kağıtlarından patron çıkarttığı bayramlık takım dikiyor. Çizgili kırçıllı kumaş. Şimdiye kadar giydiğim en iyi bayramlık.. Mutfakta bir aşçı, yeri gelince bir ressam. "Baba sen hoca olmasaymışsın her şey olabilirmişsin" diye sorduğum ve şaşırdığım bir sürü "şey" i hakkıyla yapıyor. Çok fonksiyonlu insan olmayı da böyle öğrenirsin.
Nice büyük şahsiyetlerle oturmuş kalkmış, başbakan,bakanlar sofralarında yeri olmuş ama bakma onlara.. Haftasonu fırsat bulur bulmaz soluğu köyümüzde , sıcacık babaanne dede soframızda alırız ya işte o sofra babama göre asıl "Bey Sofrası"dır. Ve hep aynı bilmece, illa sorulacak: Çulluca çaputluca, beyler önünde kıymatlıca?" Hep bir ağızdan bağırırız: Haşhaşlı gözlemeee:)Yaz da olsa köyün soğuğu bol olur ,o soba hep yanar. Yanında yorgun, kırışmış elleriyle 1.45lik boyuyla minyon babaannem kaç kilo hamur yoğurur o hafta sonu.Orada da köylü Süleyman'ı görürsün devlet memuru Ankara aksanı adam yerine şiveli konuşan lastik ayakkabılı, çocuklarına süt sağan bir Sorkun'lu görürsün mütevazılığı da öyle öğrenirsin..
Yurt dışında bir devlet erkanıdır artık son demlerinde. Eve yığınla hediye geliyor Kur'an kurslarında dağıtılmak üzere talebelere hediyeler..Ama öyle çok. Bir seferinde yüzlerce kol saati geldi. Bir tanesini almak için davrandım, onlar bizim değil dedi. Biraz gücendim olayı kavramayan beynimle. Çocukken de hep böyle yapardı. Üzerinde DMO ( Devlet Malları Ofisi) yazan hiç bir eşyayı kullandırmazdı. İşte hak hukuk meselelerini de öyle tecrübe edersin.
Daha ne yazsam...Bülbülüm deyişi kulaklarımda; yorgunluğu,sevinçleri, hayalleri, umutlarıyla karşımda, koskoca bir baba geçti hayatımdan. Bazen bakışlarımın dalıp gittiği bir piknik alanında, bazen onun sevdiği bir şarkının sevdiği bir nakaratında, bazen de sadaka-ı cariye olarak düşündüğüm bir dersin sonundaki Fâtihâ'da.. Çok sevdiklerin ölse de sende ölmüyor..yani babalar ölse de ölmüyor...O zaman ruhuna el-Fâtihâ.